Posts

  YAŞAM İLE İLGİLİ Çok kısa zaman önce  bana  çok  doğru gelen bir  düşünce  ile karşılaştım.  Sahibini şu anda anı msayamadığım  fikir   “ Yaş landıkça ileride pek bir şey kalmadığını görüp  geriye dönüyor insan”  şeklinde  ifade  edilmişti.   Düşündüm ve ne kadar doğru oldu ğunu  duyumsadım .  Genç yaşlarda ,  eskiye takılıp gününü ve  ilerisini düşünm e menin yanlış   olduğu söylense  de ,  ileri yaşlarda   eskiye dönüp  yaşanmışlara tutunmak bir  o kadar   doğru .   İleride  de  pek  fazla  şey  kalmadığı bir gerçek ,  ama tabi i  ki  geleceği  tamamen silmemek lazım .  İyisiyle ,  kötüsüyle  geçmişte kalanları zihinde tekrar tekrar yaşamak, bazen  pişmanlık  duygularını  acı da olsa tatmak  ve kendine  veya başkalarına  kızmak ,  bazen  de  güzel anıları  hatırlayarak  mutlu  o lmak , yaşama tutunmayı, yaşamı  sevmeyi ve  h â l â  bir çok şeyi yapabilirim duygusu  duyabilme k … İ leri yaşlarda  ilginç  bir durum ol uşuyor ;  mesela,  yirmi dört  saat öncesi   hızlıca  geçmiş  zama
  YAŞAM Önce yaşamın ne olduğunu da tarif etmek lazım. Sözlük anlamına bakıldığında “Doğum ile  Ölüm arasında geçen süre olarak   tarif edilmektedir. Peki, gerçekten yaşam  denen olgu bu kadar basit bir tarifle geçilecek kadar önemsiz mi? Tabii ki kocaman bir hayır. Gündelik uğraşların dışına çıkmadan, insani gereksinmeleri yerine getirip gerisine boş vererek geçirilmiş bir süreye yaşam demek yerine ömür demek çok daha yakışır. Yaşam , ömür olgusu ancak bir takım değerlere  kavuşunca yaşam olarak nitelendirilmelidir. Peki ömrümüzü yaşama  dönüştürecek yani değerlendirecek şeyler neler olabilir. Ben İnsan ilişkilerini ilk sıraya koyuyorum. Bu ilişkilerin olmazsa olmazı ise sevgi yani insan sevgisidir. Kolay mıdır? Çok da zor olmayan fakat en azından çoğumuz tarafından zor sanılan bir duygudur. Yanılgı şuradan geliyor; Hayvanları çok seven fakat insan sevgisi söz konusu olunca tereddütte kalan bir çok kişi tanıdım. Sorduğunuz zaman “insanlar çok kötü ama hayvanlar öyle mi” şeklinde kalıp
YALNIZLIK ÜZERİNE  Bir soruya muhatap oldum; Kim yalnızdır, kim değil? Bizi yalnızlıktan kim korur? Antoine Saint-Exupéry, Küçük Prens adlı eserinde “ Yalnızlık, kendinizle karşılaşmaktır ve bu üzüntü nedeni olmamalıdır.   Yalnızlık düşünmek için iyi bir zamandır” diyerek yalnızlık nedir sorusuna bir anlamda edebi bir cevap veriyor. Bu noktadan başlayarak ben de konu üzerinde düşüncelerimi toplamaya ve kendi cevaplarımı bulmaya çalışacağım. Öncelikle, yalnızlığın insan yaşamında yadsınamayacak çok önemli bir yeri olduğuna inanmaktayım ve yalnızlık duygusunun kişinin içinde bulunduğu ruh hali ve/veya bulunduğu ortamla ortaya çıktığını düşünüyorum. Günlük yaşamımızda yalnızlıktan şikâyetçi kişilerle karşılaştığımızda, yaşamını tek başına sürdürenler olduğu gibi kalabalık bir çevresi olan, hatta birden fazla kişi ile birlikte aynı çatı altında yaşamakta olanları da görüyoruz. Bu bize yalnızlığın göreceli ve kişiye göre değişebilen bir duygu olduğunu işaret ediyor. M
KARANTİNA GÜNLERİ VE HAVADAN SUDAN Sevgili Dostlar Uzunca bir aradan sonra yeniden bir şeyler söylemek istedim. Yazar Stefan Zweig’ın  Mecburiyet  adlı eserinde  insandan ve zamandan kaçmak  diye bir sözü vardır. Bu günlerde insanlardan kaçmasak dahi mecburen uzaklaşıyoruz, ama yaşadığımız bu zamandan kaçmak isteği bende son derece güçlendi. Gerek mümkün olduğu kadar ev içinde kalmak ve gerekse bu dar alanda yapılacakların kısıtlı olması insanı yeni arayışlara itmekte ve bu bağlamda ben de önce en iyi becerebildiğim kitap okumayı birincil meşguliyetim olarak uyguluyorum. Ancak bu benim için yeni bir şey değil ve burada bir şeyin altını çizmek isterim. Kitap okumayı hiç bir zaman vakit öldürmek vasıtası olarak görmemiş, ama yaşam denen olgunun çeşitli versiyonlarını tatmanın, onu güzelleştirmenin ve nihayet öğrenmenin en önemli yolu olduğuna inanmışımdır. Okuduklarım arasında daha önce okuduğum Albert Camus’un Veba’sı ve daha önceden filmini gördüğüm ancak kitabını nedense oku
Zaman ve Duygular Zaman  denen  şey  öyle bir koşturmakta ki ne olduğunu anlamadan günler , aylar, yıllar  geçip duruyor;  yoksa  biz mi koşturup  Aborjinin  dediği gibi ruhumuzu geride bırakıyoru z? Sevgili Göksel  Altınışık  hanımefendinin bana yazmay ı önerdiği tarih ten beri hayli zaman geçmiş ,  ama ben  ne yazık  ki  bir kaç karalamadan sonra tıkan ıp  kal mışım .  Zaman zaman birdenbire geliveren esin  ise  geldiği  hızla uçup gidiyor ve kalakalıyor um . Bazen  de  bu yazma işi sonradan olacak bir şey değilmiş diye dü şün müyor değilim . Yazma nın  kolay  bir şey  olmadığı  bir  gerçek ,   ama   öyle sine  aklına gelenleri  kâ ğıda dökme nin   kabul edilebilir bir yö ntem olabileceğini  de   düşü nüyorum .   Hadi o zaman. Aslında  son  on yılım ta tsız   olaylara sahne oldu.   Hasar  bırakmadı dersem doğru olmaz. Anca k,  başıma gelenler ileri yaşıma rağmen  dünya   görüşümde   olumlu olumsuz   bazı değişiklikler e neden oldu ve ben bunları  birer kazanım olarak  gö