YAZMAK

Yazmak ve yazmayı istemek… Birbirleriyle ilişkili, aynı zamanda apayrı eylemler. Yazmayı istediğiniz zaman yazmış olmuyorsunuz, ama belki yolun büyük bir kısmını aşmış oluyorsunuz. Yazmaya başladığınız zaman, yani hedefe yaklaştığınızda, bu defa bir anda karşınıza devasa bir olay çıkıyor. Acaba haddimi aşmış mı oluyorum, diye düşünmeye başlıyorsunuz ister istemez. Yanınızda sizi destekleyenler olmasa, cesaret vermeseler kalemi bırakıp kaçacakmış gibisiniz. Konular aklınıza geliyor; size ilginç gelen bir konu için de acaba başkalarını ilgilendirir mi, diye düşünüyorsunuz. Sonra, başkalarından bana ne, ben herkes için yazmıyorum ki, diye düşünüp teselli buluyorsunuz. 

Neden yazıyoruz? İnsanlara birtakım bilgileri aktarmak için mi? Yaşadıklarımızı, hayat görüşümüzü aktarmak için mi, yoksa yazma zevkini tatmak için amatörce ve esin geldikçe bir şeyleri kâğıda dökmek için mi? Benim için sonuncusu geçerli. Zaten önceleri arada sırada aklıma gelen yazmak düşüncesi tesadüf diyebileceğim bir dostluğun başlaması ile, eski bir deyişle kuvveden fiile dönüştü. 

Ben burada kendimden değil, genel olarak yazmaktan bahsetmek istiyorum. Yazmak, yazabilmek kişininyaradılışındabulunan bir yetenek midir, yoksa çalışarak elde edilecek bir özellik olabilir mi? Galiba her ikisi de mümkün. Ancak kişide bulunan yazma yetisinin mutlak çalışmaya ihtiyacı vardır ki, gelişip güzelleşsin. 

Yazmanın da çeşitli gayeleri var; şiir veya hikâye yazmak, roman yazmak gibi. Aralarındaki farka gelince, Büyük Şair Nazım Hikmet, yazmış olduğu bir mektubunda şunları söyler: Şiirle, roman, hikâye, tiyatro, mensure filan arasındaki fark ve bunların her birisinin ötekinden farkı muhteva (içerik) bakımından sahaları itibariyle değildir. Yani şiir filan olayları alır, falancaları ele almaz. Roman filanca sahada çalışır, diye aralarında fark yoktur. Bir romanın ele aldığı bir olayı, şiir de ele alabilir. İkisinin arasındaki fark, tekniklerinin hususiyetinden (özelliklerinden) ve icaplarından ve bu teknik ve icap dolayısıyla, o olayı verirken veriş ebatlarından (boyutlarından), o olayın üzerine bastıkları taraflardan, o olayın hangi taraflarını ön plana alışlarından filan gelirBu güçlü ve güzel anlatımdan şahsen çıkarabildiğim, edebi yazılar ve benzeri yazın çalışmalarının da mutlaka esin’e ihtiyacı olmakla birlikte, çalışılarak yani yazarak, tekrar tekrar yazarak çalışmak ve bu suretle öğrenerek, gelişmesinin mümkün olacağıdır. Bu nedenle bir şeyleri kaleme almak için başlamak önemli bir faktör, ama bunun yanı sıra yazım tekniğini de öğrenmeyi ve geliştirmeyi ihmal etmemek gerekir, diye düşünüyorum.

Şu ana kadar karşılaştığım en önemli ve olumsuz husus, yazarken birden tıkanmak ve yazmayı sürdürememektir. Bu durum, kendime “Acaba yapamayacağım bir işe mi kalkıştım?” sorusunu sorduruyor. Sonrasında ise çalışmaya ihtiyacım olduğu fikrine ulaşıyorum. Yazı yazan herkes, hatta yeni başlayanlar bile, böyle zorluklarla karşılaşmıyor olabilir. İçinde devamlı yazı yazmak dürtüsü duyduğunu çeşitli ortamlarda ifade edenleri duydukça kendimde bir eksiklik olabileceğini de düşünüyorum. Zaman geliyor yazmak istiyorum, lakin konu seçerken çok dikkatli olmak gerekiyor. Şuna inanıyorum ki yazmak için seçilecek konu üzerinde yeterli duyarlık gösterilmediği takdirde fikirleri aktarmak konusunda hayal kırıklığına uğramak işten bile değildirDiğer bir deyişle kendimiz çalar kendimiz dinleriz. Ayrıca kime, neyi anlatmak istendiğimizden de emin olmak lazım galiba. Böyle bakınca konunun eli alınması gereken birçok yönü olduğunu görüyoruz. Çok yakın bir zaman önce bir şeyler yazmaya başlayan ben, bu konularda ahkâm kesmek gibi bir hadsizlik yapmak cüretinde bulunamam. 

Bu yazıyı yazmamdaki asıl niyet, kendi fikirlerimi söyleyerek gelecek yorumlardan faydalanmak suretiyle bir manada yazmayı öğrenmek, oturduğum yerden eğitim almaktır. Bu nedenle, zaman ayırır ve düşüncelerinizi, deneyimlerinizi bana yazarsanız gelişerek sürdürmeyi istediğim yazma serüvenime katkı sunmuş olacaksınız. 

Şimdilik hoşça kalın

KerrarKaptan
Bodrum 22 Ağustos 2018



Comments

  1. Kurt Vonnegut’un yazmak üzerine şu sözünü çok seviyorum: “ Hayalinizde yalnızca tek bir okuru düşünerek yazın. Perdeleri sonuna
    kadar açıp her okurla aşk yaşamaya kalktığınızda zatürree olursunuz.” Bence tek okur kendimiz olmayı göze alarak İçimizden geldiği gibi yazmalıyız. Beğenilme kaygısı olmadan zaten güzel olan herşeyin er ya da geç değeri anlaşılır, beğenilir ve okunur diye düşünüyorum. Siz yazmaya devam edin, biz okuyalım. Yazma aşkınız hiç bitmesin. ☺️

    ReplyDelete

Post a Comment

Popular posts from this blog

Başlangıç