Zaman ve Duygular


Zaman denen şey öyle bir koşturmakta ki ne olduğunu anlamadan günler, aylar, yıllar geçip duruyor; yoksa biz mi koşturup Aborjinin dediği gibi ruhumuzu geride bırakıyoruz?
Sevgili Göksel Altınışık hanımefendinin bana yazmayı önerdiği tarihten beri hayli zaman geçmiş, ama ben ne yazık ki bir kaç karalamadan sonra tıkanıp kalmışım. Zaman zaman birdenbire geliveren esin ise geldiği hızla uçup gidiyor ve kalakalıyorum. Bazen de bu yazma işi sonradan olacak bir şey değilmiş diye düşünmüyor değilim.
Yazmanın kolay bir şey olmadığı bir gerçek, ama öylesine aklınagelenleri ğıda dökmenin kabul edilebilir bir yöntemolabileceğini de düşünüyorum. Hadi o zaman.
Aslında son on yılım tatsız olaylara sahne oldu. Hasar bırakmadı dersem doğru olmaz. Ancak,  başıma gelenler ileri yaşıma rağmen dünya görüşümde olumlu olumsuz bazı değişikliklere neden oldu ve ben bunları birer kazanım olarak rüyorum. Ne var ki bu kazanımlar bazı kayıpların yerini doldurmaktan çok uzak kalıyor; lakin yaşam devam ediyor ve etmelidir de.
Yaşam denen şey gizlerle dolu. Örneğin, zaman olgusununanladığımız manada olmadığıinsanoğlunun durağan, olaylarınsa bir sinema şeridi gibi önünden geçtiği savı gerçekse bütün bunları yaşamadığımız ve sonuç olarak üzülmek,sevinmek, mutlu veya mutsuz olmak gibi duyguları dikkate almadan filmi seyretmek lazım değil mi? O zaman da insanolmanın anlamı kalır mı acaba? Bu takdirde yukarıda anlatmaya çalıştığım ve yaşamımdaolumlu olumsuz iz bırakan her şeyanlamsızlaşmıyor mu? Aksini düşündüğümüz takdirde ise, yani zaman kavramını bu günkü bilinen anlamıyla kabul edersek,yaşam denen şeyin kişiye göre çok farklı anlamlar ifade ettiğigerçeği ile karşılaşıyoruz. Bu söylediklerim doğal olarak yeni şeyler değil, ama en azından benim düşünmemi sağladığı da bir gerçek.
Bir filmde oyuncu Rüyamda kendimi kelebek olarak gördüm; uyandığımda ise acaba ben bir kelebeğim ve şu anda rüyamda kendimi insan olarak mı görüyorum, diyedüşündüm diyordu. Hadi canım olur mu öyle şey diye kestirip atamadım ve üzerinde ciddi ciddi kafa yordum. Olmayacak bir şeyse de üzerinde düşündürüyor olması bile çok güzel.
Geçen yıllardan sonra çeşitli olayların hayata bakışımın yanı sıra kişi ve olaylara yaklaşımımda da önemli diyebileceğim birtakım değişikliklere neden olduğunun farkındayım. Bunun sonucu olarak hayatım zaman zaman bayağı neşeli olabiliyor. Bir bakıyorum, vaktinde yapmayı aklımdan bile geçirmediğim veya sıcak yaklaşmadığım bir olayı yapıyor ve mutlu oluyorum. Buna karşılık zamanında doğru veya sempatik bulduğum bazı şeylerse artık hoşuma gitmemekte. Acaba olgunlaşmak denen durum bu mudur? Yoksa eskimek mi? Bu arada heyecan duymanın belirli bir yaşı olmadığına inanıyorum, ancak fiziki güç istiyorsa o başka; haddini bileceksin.
Duygusal davranışlara gelince bir yaş sınırı koymak bence aptalca bir görüş. Her devrenin kendine özgü romantik diyebileceğiniz duygusal tepkileri olduğu gerçeğine inanıyorum,yoksa yaşam ne kadar anlamsız bir hâl alacaktır. Geçenlerde yaşıtım çok eski bir dostum “uzun yıllardır öylesine bildiğim, fazla da tanımadığım bir kişiyle tamamen rastlantı sonucu bir şekilde bir araya gelip o kadar yakınlaştım ki önceden söylense dudak büker geçerdim diye anlatmaya başladı. Ama oluyor işte,diye devam etti ve oldukça tekdüze geçen günlerinin daha anlamlı, daha heyecanlı geçmeye başladığını ifade etti ve buarada şansının doğru insanı bulmasından ileri geldiğini söyleyerek o kişinin de aynı duyguları taşıdığına oldukca emin olduğunu ekledi. Bunları anlatırken hoş bir yaşam sevinci ile dolu olduğunu gördüm ve onun adına mutlu oldumLaf aramızda, bu dostuma bu denli mutluluk veren kişiyi merak etmedim de değilBu içten sohbetten sonra hayli düşündüm ve yukarda ifade ermeye çalıştığım düşüncelerimde ne kadar haklı olduğumu görerek sevindim. Yalnız burada bir şey var; ilerlemiş yaşlarda gündelik olarak yaşama duygusu ağır basabilir, ama bu, asla sorumsuz bir yaşam tarzı anlamına da gelmemeli, yani ileri yaşa rağmen hâlâ duygusal bağlar kurulabiliyorsa bencilce duygular da kontrol altına alınmalıdır.
Kerrar Kaptan

Comments

Popular posts from this blog

Başlangıç