YAŞAM
Önce yaşamın ne olduğunu da tarif etmek lazım. Sözlük anlamına bakıldığında“Doğum ile Ölüm arasında geçen süre olarak tarif edilmektedir. Peki, gerçekten yaşam denen olgu bu kadar basit bir tarifle geçilecek kadar önemsiz mi? Tabii ki kocaman bir hayır.
Gündelik uğraşların dışına çıkmadan, insani gereksinmeleri yerine getirip gerisine boş vererek geçirilmiş bir süreye yaşam demek yerine ömür demek çok daha yakışır. Yaşam , ömür olgusu ancak bir takım değerlere kavuşunca yaşam olarak nitelendirilmelidir. Peki ömrümüzü yaşama dönüştürecek yani değerlendirecek şeyler neler olabilir. Ben İnsan ilişkilerini ilk sıraya koyuyorum. Bu ilişkilerin olmazsa olmazı ise sevgi yani insan sevgisidir. Kolay mıdır? Çok da zor olmayan fakat en azından çoğumuz tarafından zor sanılan bir duygudur. Yanılgı şuradan geliyor; Hayvanları çok seven fakat insan sevgisi söz konusu olunca tereddütte kalan bir çok kişi tanıdım. Sorduğunuz zaman “insanlar çok kötü ama hayvanlar öyle mi” şeklinde kalıplaşmış bir cevapla karşılaşıyorsunuz. Aslında bence bu kişiler İnsan sevgisini sahip olduğu hayvana veya yakını olan kişiye duyduğu özel sevgiyle karıştırmaktadırlar. İnsanları aldatmıyor, onlara yalan söylemiyor, haklarına saygı gösteriyor, zorda görülene yardım elini uzatıyorsanız bu demektir ki insanları seviyorsunuz. Yani o kadar da zor değil ve zaten farkında olmadan böyle yaşamaktasınız; ama yukarıda söylemeye çalıştığım gibi insan sevgisi denilen duyguyu en yakınınız olan kişi veya evcil hayvanınıza duyduğunuz derin duygularla karşılaştırırsanız gerçekte insanları sevmenize karşın sevmediğinizi zannedebilirsiniz.
Konuya ömrü yaşama çeviren etkenlerden biri ve bence de en önemlisi olan insan ilişkileri ile başlamıştık. İnsan ilişkileride doğal olarak çok çeşitlidir. Gün içinde kısa bir merhaba ile ilişki kurduğunuz komşudan, yaşamınızı paylaştığınız insana dek değişik duygu yoğunlukları olan ama görece çıkar gözetilmeyen bir alışveriştir insan ilişkileri. Mesela, dostluk ve arkadaşlık nitelikleri itibariyle iki ayrı ilişkidir ama bu başka bir irdeleme konusudur diye düşünmekteyim.
Ömür denen zaman dilimini yaşama dönüştüren diğer önemli etkenlerde çeşitli zamanlarda karşımıza çıkan güzellikler, İyilikler kadar engeller, kayıplar, çirkinlikler, kötülüklerdir de.
Yeni bir tartışma; insan ömrü hep olumluluklar , iyilikler ve kazanımlarla geçse acaba gerçekten mutluluk denen duygunun ayırdına varılabilinir mi?Uzun yıllar uçmuş bir pilot olarak mesleğin doğasında olan güzellikler kadar sıkıntılı, zor ve bazen tehlikeli durumların ayrı bir çeşni verdiği yadsınamaz. Kötü hava koşulları altında emniyetli bir şekilde sonlandırdığınız bir uçuşun verdiği hazda biraz evvel yaşadığınız olumsuzluklar ve onlarla mücadelenizin payı yokmudur acaba?İşte yaşamda da olanlar aynen buna benzemekte. Yazar, şair akademisyen ve felsefeci Oruç Aruoba “de ki işte” isimli eserinin bir yerinde bu durumu şöyle ifade ediyor:
Acısız yaşam sevinçsiz; hüzünsüz yaşam neşesizdir.
Yaşamak, sevinçli acılar çekmek,
hüzünlü neşeler yaşatmaktır.
Değerli dostlar yaşam bir kaç satır, bir kaç cümle veya sahife ile anlatılması mümkün olmayan devasa bir olgudur ve de uzunca sayılacak yaşamımda kendi gözlemlerim ve deneyimlerimden süzebildiklerimin dışında çok fazla bir şeyler söylemek hakkını kendimde görmem ancak son olarak şunu ifade etmek isterim ki; yüzleşmek zorunda olduğumuz, muhatap alacağımız yegane olgu, yaşam yani kendi yaşamımızdır. Bütün hesaplaşmalarımızı onunla yapıp takıldığımız nedenlerin cevaplarını başka yerlerde, başka insanlarda aramamalıyız.
Sevgiyle kalın
Kerrar Kaptan
Özlemiştim yazılarınızı... iyi geldi, böyle bir muhasebenin üstüne... çok iyi geldi, hep yazın.
ReplyDelete